1. Anasayfa
  2. #teknoloji

Radyonun icadının ilginç öyküsü

Radyonun icadının ilginç öyküsü
0

Radyo, elektromanyetik radyo dalgalarındaki ses modülasyonunu önce elektronik ortama sonra da sese çeviren elektronik aletlerin genel adıdır. Bununla beraber radyo ilk keşfedildiğinde, bir kablosuz telgraf görevi görüyordu. Radyonun keşfine giden süreç, esasına her şeyi radyo dalgalarının keşfiyle başladı.

Radyo dalgaları, müzik,  konuşma, resim ve diğer verileri görünmez bir şekilde hava yoluyla iletme kapasitesine sahip elektromanyetik dalgalardır. Radyolar, mikrodalgalar, kablosuz telefonlar, uzaktan kumandalı oyuncaklar, televizyonlar ve daha fazlası dahil olmak üzere birçok cihaz elektromanyetik dalgalar kullanarak çalışır. Peki radyo nasıl keşfedildi, hangi ihtiyaca karşılık verdi ve günümüzdeki halini nasıl aldı? Bu yazımızda, radyo teknolojilerinin ufak bir tarihçesini sizlere sunacağız.

Radyonun kökeni

Photo by Rod Flores on Unsplash

İlk olarak, İskoç fizikçi James Maxwell 1860’larda radyo dalgalarının varlığını öngördü. 1886’da Alman fizikçi Hainrich Rudolph Hertz, elektrik akımındaki hız değişimlerin, ışık dalgaları ve ısı dalgalarına benzer şekilde, radyo dalgaları biçiminde uzaya yansıtabileceğini gösteren deneyler yaptı.

1866’da Amerikalı bir diş hekimi olan Mahlon Loomis, “kablosuz telgrafı” yani radyonun ilk biçiminin prototipini oluşturdu. Ancak radyo iletişiminin uygulanabilirliğini kanıtlayan İtalyan mucit Guglielmo Marconi’ydi. İlk radyo sinyalini 1895’te İtalya’ya gönderdi. 1899’da ilk kablosuz sinyali İngiliz Kanalı’da gönderdi ve iki yıl sonra İngiltere’den telgrafla gönderilen “S” harfini aldı. Bu, ilk başarılı transatlantik kablosuz telgraf mesajıydı.

Radyonun ilk hali: Kablosuz telgraf

Photo by Museums Victoria on Unsplash

Kablosuz telgraf, telgraflar tarafından kullanılan aynı nokta çizgili mesajın (Mors kodu) radyo dalgalarıyla gönderilmesidir. Esas olarak gemiden kıyıya ve gemiden gemiye iletişim için geliştirilmiştir. Bu kablosuz telgraf biçimi, basit bir iletişime izin veriyordu. Ancak, bugün bildiğimiz gibi kamu radyosu yayını yapmıyordu. Belli bir mesafeden, kablosuz olarak iletişim olanağı sunması o dönem için yeterliydi.

Denizde kurtarma çalışmaları için haberleşmede etkili olduğu kanıtlandıktan sonra kablosuz sinyalizasyon kullanımı arttı. Bir dizi okyanus gemisi kablosuz ekipman bile kurdu. 1899’da ABD ordusu, New York’taki Fire Island açıklarında bir deniz feneri ile kablosuz iletişim kurdu. İki yıl sonra, Donanma kablosuz bir sistemi benimsedi. O zamana kadar, Deniz Kuvvetleri iletişim için görsel sinyaller ve posta güvercinleri kullanıyordu. Kablosuz telgraf, 1. Dünya Savaşı’na kadar sadece orduda kullanılıyordu.

Yayın başlıyor: Radyonu icadı

Photo by Kit (formerly ConvertKit) on Unsplash

1915 yılına geldiğimizde, New York City’den San Francisco’ya ve Atlantik Okyanusu’na radyo aracılığıyla iletişim başlamıştır. Beş yıl sonra, radyo üzerinden Harding-Cox seçin sonuçlarını yayınladı ve günlük bir radyo programı başlatılmıştı. 1927’de Kuzey Amerika ve Avrupa’yı birbirine bağlayan ticari telsiz telefon hizmeti açıldı. 1935 yılında, tel ve radyo devrelerinin bir kombinasyonu kullanılarak dünya çağında ilk telefon görüşmesi yapıldı. Bu noktadan bakınca, telefon ve radyonun icadının birbiriyle ne derece bağlantılı olduğu görülebilir.

Şüphesiz radyonun günümüzdeki haline gelme sürecindeki en büyük dönmüş noktası, Edwin Howard Armstrong, frekans modülasyonu, bildiğimiz adıyla FM radyonun icat etmesiyle yaşandı. FM, elektromanyetik dalgaları ve dünyanın atmosferinin neden olduğu statik gürültüyü kontrol ederek radyonun ses sinyalini geliştirdi. 1965 yılında, tüm FM istasyonlarının tek bir kaynaktan aynı anda yayın yapmasına izin veren FM anten sistemi New York City’deki Empire State Binası’na dikildi. 1965 yılından bugüne kadar, FM istasyonları hayatımızın en değerli parçalarından bir tanesi.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir